Kategori : Duyuru - Etiketler :Cengiz Alyılmaz, Gökbey Uluç, göktürk davası, Göktürkçe, Mehmet Yusuf Tekeli, teke davası, teke dergisi - Tarih : 19 Aralık 2020
Gökbey Uluç
Türk Dili Derneği Başkanı
Bursa Uludağ Üniversitesinde görevli, aynı zamanda Türk Dil Kurumunuñ Bilim Kurulu Üyesi olan Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz‘ıñ, 2016 yılında Türk Dili Derneğiniñ Yönetim Kurulu’ndan bana ve Mehmet Yusuf Tekeli‘ye açtığı ceza davasından 4 yıl soñra beraat éttik! Kazanan yalñızca biz déğiliz, Türk Dili’dir. Şöyle ki:
Beraat yargısı 17/12/2020’de kesinleşti. Türk Dili Derneği olarak kendi aramızda sévinçle karşıladığımız bu soñucu kamuoyuna bildirmek için bu mutluluğu özümsemeye, olanları tartıp değerlendirmeye ve hukuki süreciñ işleyişini öğrenmeye çaba gösterdik. Avukatımız Murat İnan‘dan da olur alarak savaşım vérdiğimiz bu süreci herkese övünçle duyurmak isteriz.
Cengiz Alyılmaz ile Temmuz 2015’ten bu yana bir dizi dava ile uğraşmaktayız. Öyle ki bir süre soñra durumu kişiselleştirerek bana ayrı davalar açtı. Toplumsal paylaşım ağlarında yazdığım yazılarım içinden cımbızla sözcükleri çekerek kendisine hakaret éttiğimi öñe sürüp bana tazminat ve ceza davaları açtı. Bu iki dava da kendi içinde başka davalara bölündü. Yéri geldi kendim de mahkemeyi mahkemeye vérip ilginç deyimler yaşadım. İşiñ bu kanadında Cengiz Alyılmaz benimle kişisel olarak uğraştı. Bu yüzden Türk diliyle néredeyse hiçbir ilgisi olmayan bu davaları şu an açıklamam ve ayrıntıya girmem yérsiz olur. Belki ileride tüm süreci bir anı olarak yazmaya başladığımda değinirim. Gel gelelim işiñ Türk dilini ilgilendiren bölümüne…
2015 yılında dernek üyelerimizden Mehmet Yusuf Tekeli, çıkarmak istediğimiz Damga dergisine yazı göndererek katkıda bulunmaları için birçok bilgeye ulatı (eposta) göndererek iletişime géçti. Bu kişilerden biri de o dönem Erzurum Atatürk Üniversitesinde görevli olan Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz imiş. Böylece tüm süreç de o günlerde başladı. Alyılmaz, derneğimiziñ bélirtkesini (logosunu) görünce Tekeli’ye yanıt olarak derneğimiziñ bélirtkesini değişmemizi çünkü söz koñusu simgeniñ kendisi üzerine tescilli olduğunu yazmış. Tekeli, bu durumu bana bildirdiğinde Alyılmaz’a ulatı yazarak tescil belgesini göndermesini istedim; iletti. Dernek yönetimi olarak kendi aramızda düşündük, taşındık. Kamunuñ ortak bir simgesi olmasından dolayı 732 yılında dikilen Gültekin yazıtınıñ eñ üstünde géçen keçi/teke/ök/öke damgasını kullanmaktan caymayacağımızı kendisine bildirdik. Bu arada yazışmalar artık ulatı üzerinden déğil, noterler üzerinden bélirli tutarlar karşılığında ihtarnâmeler ile yapılmaya döndü. Böylece Alyılmaz hukuki süreci başlatmaya koyuldu ve bizi 2015 yılında Erzurum 3. Asliye Hukuk Mahkemesine dava éderek Göktürkler döneminde Türk Kağanlığı’nıñ başı Bilge Kağan’ıñ kardeşi Gültekin için diktirdiği anıttaki Göktürkçe metinler arasında bulunan simgeyi kullandığımız için 10.000 TL (on biñ TL) tazminat isteminde bulundu.
Erzurum’da açılan bu hukuk davası için derneğimizi savunmak adına yönetim kurulunca adıma yétki vérildi. Dernek olarak davayla ilgili yazışmaları ve savunmayı yapmak benim görevim olunca tüm kâğıtlarda adım géçmeye başladı. Böylece Alyılmaz, tüm savını (iddiasını) benim üzerime yönlendirdi, durumu kişiselleştirdi. Bir süre soñra bu dava kamuoyunca benimle Alyılmaz arasındaki kişisel husumet olarak bile algılanmaya başladı. Belki de dernek içinde davada yétkili temsilci kişi olarak yalñızca benim déğil, tüm yönetim kurulunuñ davaya çıkması koñusunda yargıya varsaydık durum böyle olmazdı. Ancak o dönemdeki koşullarımızı göz öñüne aldığımızda Erzurum’daki bir davaya İstanbul’dan 5-10 kişiniñ gitmesi, orada koñaklaması, yémesi içmesi ve dönmesi için ortaya çıkacak masrafı karşılayacak gücümüz olmadığı görülür. Tek bétlik (sayfalık) noter ihtarnâmesi bile kendi başına öñemli bir maliyetken kişi sayısınıñ artması bunu kişi sayısınca katlayacaktı. Öte yandan biz, ilk duruşmada kazanacağımıza da pek inançlı idik.
Bilenler bilir, hukuk davası ayrıdır, ceza davası ayrı. İşte biz de o günlerde ikisiniñ ayrı ayrı añlamları olduğunu öğrendik. Alyılmaz, bize hukuk davası açmıştı. Bunuñ yanında bir de savcılığa şikâyette bulunarak ceza almamızı istemiş. Erzurum’daki savcılık yétkisizlik yargısıyla İstanbul Bakırköy’deki savcılığa yönlendirmiş. Böylece Yéñibosna’daki karakoldan beni ve Tekeli’yi çağırarak savunmalarımız istendi. 2016 yılında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Fikri ve Sınai Haklar Soruşturma Bürosundaki bu soruşturma, bilirkişi tutanağı ile Koğuşturmaya Yér Olmadığına Dair Karar çıkararak bizi haklı buldu. Söz koñusu bu yargıyı Erzurum 3. Asliye Hukuk Mahkemesine göndersek de mahkeme, tescilli/patentli bir simgeyi kullandığımız için derneğimizi kısmî tazminat ödemeye hükmétti. Avukat vekâleti ücreti ve dosya masrafları gibi giderleri de derneğimiziñ üzerine bıraktı.
Erzurum’daki bu soñuç bizleri çok üzmüşken bir de Bakırköy’den gelen tebliğ bizi derinden yaraladı. Alyılmaz, Erzurum’daki yargı soñucunu öñe sürerek Bakırköy’de alınan “kovuşturmaya yér yoktur” yargısınıñ hükmünü üst mahkemeye bozdurtmuş ve davanıñ daha kapsamlı görülmesi için Bakırköy Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesinde dava açılmasınıñ öñünü açmış. İşte, bugünlerde beraat éttiğimiz ve hapis cezası alma durumumuz olan dava da böylece başlamış oldu.
Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz ile 5 yıl, 5 aydır Göktürkçe bir simge/damga için uğraş içindeyiz. Göktürkçe bir damganıñ (harfiñ) patentlenip patentlenemeyeceği bu sürede çok kéz tartışıldı. Alyılmaz’ı haklı bulanlar da az déğil. Bize, “Başka simge mi yok? Siz de bırakın canım, aa!” diye yönlendirmeler de az yapılmadı. Bizim amacımız, kamunuñ ortak bir değeriniñ herkesçe özgürce kullanabilmesidir. Atalarımızıñ bıraktığı mirasıñ hepimizce éşit düzeyde paylaşılabilmesidir. Bu yüzden haklı davamızdan dönmedik.
Erzurum 3. Asliye Hukuk Mahkemesiniñ gérekçeli yargısı elimize ulaşınca istinafa başvurarak Yargıtay’a itiraz éttik. Bu süre içinde ceza mahkemesindeki duruşmalarımız da sürüyordu. Çünkü Bakırköy’deki Ceza Mahkemesi Erzurum’daki mahkemeniñ kesinleşmiş soñucunu bekletici mesele yapmıştı. 2018 yılında Yargıtay soñuçlandı. Söz koñusu simgeniñ Göktürkler döneminde démeli 1300 yıl öñce kullanıldığının belirtilmesine karşın bugün Cengiz Alyılmaz’a ait olmasından ve bizim de bunu kullanmamızdan dolayı tazminat ödememiz gérektiğine hükmédilmişti. Alyılmaz, bu soñucu göstererek 2019’da bu kéz Erzurum İcra Dairesine başvurada bulunarak söz koñusu tazminatıñ temini için derneğimizi icraya vérmişti. İşler hiç de istediğimiz gibi gitmedi. İcrada avukat ücreti, tahsil harcı gibi birçok masraf vardı. İki hafta içinde ödenmesi gérektiği ve aksi durumda haciz édileceğini de açıkça yazıyordu. Dernek olarak söz koñusu tutarı biriktirmek için oraya buraya koşuşturmaya, ödeme gücü olmayanlar için eksik tutarı denkleştirmeye çalıştık. İcra dosyasını bir biçimde kapattık.
Ne yazık ki bu süre içinde derneğimiz yıpranmaya da başladı. Alyılmaz, bizi yıprattı ama yıldıramadı! Hapis cezasıyla yargılanmamızı istemesiniñ ve ceza davasına dek olayıñ büyümesiniñ açıklaması başka nasıl yapılabilir? Öyle de oldu açıkçası. 2015’ten 2019’a gelene değin birçok kişi dernekten ayrıldı. Mahkeme süreçleri birçok üyemiziñ gözünü ürkütmüştü. Hele bir de icra dairesiniñ iki hafta içinde para yatırılmasını istediği ödeme emriniñ gelmesiyle tam bir karmaşa yaşandı. Maddi olarak yaşanan sıkıntı, uzun bir süre derneğimiziñ étkinlik yapamamasına néden oldu. Bir yandan kopmalar yaşanırken bir yandan da dernek içinde sıkı bir bağ kuruldu. Derneğiñ çekirdek takımında birlik gücünüñ daha da arttığını yazmak isterim. Tüm bunlar yaşanırken biz de İstanbul’daki okullarda Göktürkçe eğitimlerimizde doruğa çıkmış, 18.000 öğrenciye ata yazımızı tanıtmış, Yıldız Teknik Üniversitesinde 3 kéz dönemlik öğrenekler düzenleyerek belgeler sunmuş idik. Birçok bétik yayımlayıp uluslararası bilgi şöleni de gérçekleştirdik. Oysa bizi eñ çok üzen, Erzurum’da vérilen yargı ile derneğimiziñ bélirtkesini değişmek zorunda oluşumuzdur. 21 Nisan 2019’da bélirtkede bulunan kırmızı zemin üzerindeki Göktürkçe damgayı/simgeyi çıkartarak düz kırmızı bir kutuyu derneğiñ simgesi olarak onayladık.
Yargı sürecinde elimizden ne geliyorsa yaptık. Yargıtay, Erzurum’daki soñucu onamıştı ancak biz buna da itirazda bulunduk. Böylece dosya yéniden işleme alındı, dava soñucunuñ kesinleşmesi beklemeye kaldı. Dolayısıyla ceza mahkemesi de her duruşmada ertelenir oldu. Bu sırada denenmemiş bir neñi denemek istedim. Alyılmaz’ıñ eñ güçlü olduğu ve mahkemede bizim elimizi kolumuzu bağlayan patent belgesi üzerine odaklandım. Soñrasında Nisan 2019’da Türk Patent ve Marka Kurumuna bilgi édinme yasası géreği bir dilekçe yazdım. Gültekin yazıtınıñ görselini de ekleyerek söz koñusu simgeniñ patentini almak istediğimi, bunuñ olanaklı olup olmadığını, déğilse de hangi kurala, yasaya göre olamadığını bildirmelerini istedim. TPMK’den gelen yazılı bildiride tarihî simgeleriñ tescil édilemeyeceği, başvurulsa da reddédileceğini yazılı idi. Artık elimizde güçlü bir resmî dayanak vardı.
2020’de Yargıtay, düzeltme isteğimizi reddétti. Bize de yargıya itiraz éttiğimiz için bir de idari para cezası vérdi. Böylece ceza davasınıñ da öñü açıldı.
Ara celseler olduktan soñra 19.10.2020’de karar duruşması yapıldı. Tüm kanıtlar, bilirkişi tutanakları, Erzurum’daki yargı da içinde olmakla tüm belgeler değerlendirilerek bize beraat hükmü vérildi. Duruşma sırasında hüküm yüzümüze okunurken yaşadığımız buşku añlatılacak türden déğil. Ardınca gérekçeli yargı yazıldı. İddia makamından itiraz da gelmeyince 17.12.2020’de yargı kesinleşti. Artık Göktürkçe bir simgeyi kullanmak suç déğil! Göktürk damgalarını herhangi biri yazıp kullanabilir. İsteyen kurum belirtkesi yapar, isteyen süs yapıp evine, arabasına asar.
Bir biçimde 5 yıl 5 ay süren davalarda avukat vekaleti, dosya masrafları, tazminatlar, idari para cezaları, ceza harçları, yol masrafları gibi gérek benim cebimden gérek de derneğiñ kasasından çıkan kaba hesapla 50.000₺’niñ géri ödenmesi için tüm hukuki hakkımızı kullanacağız.
İstanbul Bakırköy Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesiniñ beraat yargısı şu gérekçe ile vérilmiştir:
Artık Gültekin yazıtınıñ üstünde bulunan teke/keçi simgesi mahkeme yargısıyla kamu malı olarak tasdiklenmiştir. Türk Dili Derneği olarak biz de eski bélirtkemize géri döneceğiz. Alyılmaz’ıñ TEKE dergisinde, Valeh Hacılar Vakfında ya da herhangi bir yérde kişisel markası olarak kullandığı simge bundan böyle tüm ulusça kullanılabilecektir.
İşte bu yüzden kazanan Türk dilidir. Utkumuz kutlu olsun.